Kayıtlar

Roman Polanski ve "Apartman Üçlemesi" (Mart 2011)

Resim
Murat Özer’in deyişiyle: “Çocukluğundan başlayarak acıyla örülü bir hayat geçiren Roman Polanski, bu durumu sinemasına da yansıtarak izleyiciyi tedirgin eden ve onları çaresizliğe iten filmler çekmiştir her daim. Sondan bir önceki filmi “ Piyanist ”le Oscar’ı da kucaklamayı başaran ama hakkındaki tutuklama kararı yüzünden ABD’ye giremeyen sanatçı, özel yaşamıyla kariyeri aynı çizgide giden belki de tek yönetmen kimliğiyle sinema tarihine geçmiştir.” [1]     Mehmet Açar’a göre yönetmenin sineması: “Polanski’nin dünyası, insanoğlunun yalnızlıkla tetiklenen iç sıkıntısının aynası gibi adeta; kahramanlarını her daim bir trajedinin göbeğine atıyor, onları yalnızlıklarıyla baş başa bırakıp makus kaderlerine terk ediyor, nefes alıp vermelerini zorlaştırıyor, çevrelerine ördüğü ağın acımasızlığı karşısında çaresiz bırakıyor zavallı insancıkları. Ama bunu yaparken, sinemanın neden var olduğu üzerine sorularımızı da cevaplayan bir performansa ulaşıyor büyük usta; öykülerinin içsel zenginli

2019'un En İyi 10 Parçası

Resim
2019 heavy metal adına unutulmaz bir yıl oldu. Yaklaşık 2,5 ay gecikmeyle geçtiğimiz yılın en iyi 10 parçası aşağıda. 10. Betraying The Martyrs - Monster Fransa'nın yeni jenerasyon prog-metalcore gözdelerinden BTM , son albümleri Rapture 'dan yine en az 3-4 hit potansiyeli taşıyan parça çıkarmayı başarırken, "INSTANT WIN!" dediğimiz, ilk dinleyişte parça daha tamamlanmadan repeat tuşuna bastıran Monster ile bizi kesintisiz şekilde havaya zıplama loop'una soktu. 9. Bring Me The Horizon - Why You Gotta Kick Me When I'm Down "amo" albümüyle yine tüm metal camiasını pazar sabahı magazin programları enerjisiyle sallayan BMTH , kendilerinden nefret eden eski die hard fanları çıldırmaya devam ededursun, yine değeri çok sonra anlaşılacak elmas kıvamında bir işe imza attı. amo'da yer alan ve yılın en iyileri listesine giren bu "yere düşene bir de sen vur be vicdansız" isimli parça; stonery gitarlara, Hans Zimmer 'in Th

Schoolboy Q ve Black Hippy Crew (Mart 2014)

Resim
Kendrick Lamar, Jay Rock, Ab-Soul ve birazdan yeni albümü Oxymoron ’dan bahsedeceğimiz ScHoolboy Q’dan oluşan Black Hippy hip-hop tayfası için; A$AP Rocky liderliğindeki A$AP Mob ile birlikte yeni jenerasyon Amerikan rap’inin en önemli oluşumu diyebiliriz. L.A. Underground camiasından çıkıp özellikle Kendrick Lamar’ın 2012 tarihli efsanevi albümü good Kid m.A.A.d City ile mainstream hip-hop sahnesinde yerini sağlamlaştıran Black Hippy’nin Lamar’dan sonraki en önemli elemanı ScHoolboy Q, mart ayı içerisinde yayınlanan Oxymoron ile Billboard listelerinin tozunu attırmayı başardı. Neredeyse 2 yıldır tanıtımı yapılan albüm, baştan aşağı radio-hit kalibresinde parçalardan oluşuyor.  ScHoolboy’un 3. ancak gerçek anlamda mainstream bir plak şirketi –Interscope – etiketiyle yayınladığı ilk albüm olma özelliği taşıyan Oxymoron, Black Hippy tayfasıyla birlikte  Tyler The Creator, 2 Chainz, A$AP Rocky ve Raekwon gibi rapper’ları da bünyesinde barındırıyor. Prodüktörleri arasınd

Kral'ın Dönüşü (Temmuz 2013)

Resim
60’lar…  Elindeki tek oyuncağın sanat olduğu, Rock’n Roll ile eğlendiği, hayatın güzel göründüğü, daha fazla özgürlük peşine düştüğü savaş sonrası bir neslin yılları… Sanatta farklılığın ve özgünlüğün ivme kazandığı bu dönem, hala kendi tahtlarının kralı/kraliçesi olan pek çok isim kazandırdı bizlere… 60’ların ortasında Berlin’de yaşayan İtalyan asıllı bir genç misal. Ama o sadece kendi adına bir taht yaratmadı; bir döneme damgasını vuran, günümüz elektronik müziğinin de miladı olan yepyeni bir janrı da var etti.  Giovanni Giorgio Moroder  ya da herkesin ona seslendiği gibi: Giorgio Giorgio:  Elektronik kelimesiyle eş anlama sahip olan özel isim. 1965 yılından beri sanatını icra eden, synthesizer’ın yaratıcılarından olan ilahi İtalyan müzisyen Giorgio Moroder,  Daft Punk'ın yeni albümü Random Access Memories  ile 2013 yılında tekrar müzik dünyasının gündeminde. ÜÇ OSCAR SAHİBİ Toplamda  13 stüdyo albümü, 3'ü Oscar ödüllü 10 soundtrack  ve 100'ü aş

West Coast strikes back! (Mart 2014)

Resim
Los Angeles ve özellikle de Compton şehri, West Coast hip-hop camiasının her zaman kalbi olmuştur. Eazy E, Dr. Dre ve Ice Cube önderliğinde N.W.A .’in kuruluşu ve 1988 yılında ilk albümleri Straight Outta Compton’ın çıkışıyla birlikte kimliğe büründüğünü söyleyebileceğimiz Gangsta Rap, gerçek anlamda Compton City’de doğdu desek yanlış olmaz. 90’lı yıllar boyunca, 2pac, Dr. Dre ve Snoop Dogg ve özellikle Death Row Records çatısı altındaki sanatçılarla tüm dünyayı kasıp kavuran West Coast hip-hop’ın; 2000’li yılların ikinci yarısından sonra liderliği East Coast’a ( Jay Z, Nas, Diddy …) kaptırdığını söyleyebiliriz. Dr. Dre’nin elinden tuttuğu Compton’lı Kendrick Lamar ’ın 2012 tarihli g.o.o.d kid, m.A.A.d city albümü ile uyanışa geçen West Coast, yine Compton doğumlu YG ile gerçek anlamda ayağa kalktığının sinyallerini yeniden verdi. 1990 doğumlu Keenon Daequan Ray Jackson'ın  - sahne ismi ile YG yani Young Gangsta- debut albümü My Krazy Life, geçtiğimiz Nisan

Retro Express Vol. I (Nisan 2012)

Resim
BirinciBlog kurulmadan önce Emrah Başgan (Sevgili kurucumuz, liderimiz Emrah Gürkan) ile üstünde konuştuğumuz konulardan birisi, benim için de en heyecan verici olanı, 80’ler 90’lar nostaljisi şeklinde olacak bir yazı dizisiydi. Evet, 80’ler ve 90’lar nostaljisi ama “damardan”... Yani şöyle ki, çok bilinen -Babylon’nun Oldies But Goldies’i kıvamında- müzik ve videolar değil de kıyıda köşede, tarihin tozlu raflarında kalmış cevherler... Ben 1983 doğumluyum ve 80’ler genci değilim, olamadım. Hatta çocukluğum 90’lı yıllarda geçti.. Ancak uzun yıllardır ve özellikle de şu son geçtiğimiz 7-8 senedir 80’ler ile ciddi şekilde kafayı bozdum. Retro Express köşesinde bahsettiğim arızaya siz de kendiniz şahit olacaksınız. Lafı daha fazla uzatmak istemiyor ve Retro Express’in ilk seferi ile sizleri baş başa bırakıyorum. Evet, 80’lere geri dönüyoruz... Yolcu kalmasın. Duran Duran – The Chauffeur (1983) Duran Duran, benim için Tears For Fears ile birlikte 80’lerin en büyük 2 pop gru

New York Sana Küsmüş... (Şubat 2012)

Resim
Theodor Adorno ’nun deyişiyle: “ Modern birey derin hayati sorunlarla yüz yüzedir: kendine ve doğaya yabancılaşma, anlamsızlık, hürriyetsizlik, yalnızlık, şeyleşme, araçsallaşma, ağır mağduriyetler ve haksızlıklar...” Bu sorunların esas nedeni ise yine Adorno’nun deyişiyle: “bireyin haz endüstrisiyle içine itildiği meta fetişizmi” dir. Adorno’nun bu sözleri Shame ’in (Utanç, 2011) Brandon Sullivan karakterinin yaşamını özetler niteliktedir. 2008 yılında Steve Mcqueen ’in ilk uzun metrajlı filmi Hunger 'ını (Açlık, 2008) izlediğimde tam anlamıyla hipnotize olmuş, filmi 2008’in en iyi filmleri listesinde en üstlere yazmakla birlikte hem Mcqueen’in hem de Michael Fassbender ’in ismini bir köşeye not etmiştim. Özellikle Fassbender’in Bobby Sands performansı gerçekten beynime kazınmıştı. Christian Bale ’in bir Brad Anderson filmi olan The Machinist 'inde (Makinist, 2004 ) yaşadığı beden deformasyonunu hatırlara getiren bu insanüstü oyuncu performansı Fassbender’in de s